14 Ekim 2013 Pazartesi

Okay sesleri, alkışlar...

Okay, 30’ların ortalarında ‘bravo!’, ‘aferin!’ karşılığı kullanılan uyduruk bir tabir. Bu kullanımıyla fazla uzun ömürlü olmasa da kişi adı ve soyadı olarak halen pek canlı. Amerikanca “okay!” (O.K. veya o.k.) ile “akrabalığı” da aşikâr olan (!) bu kelime TDK’nın 1935 tarihli ünlü Cep Kılavuzu’nda yer alıyor (s. 216).

O dönemde Meclis (Kamutay) kürsüsünde ya da CHP kurultaylarında bir hatip konuşurken heyecanlanan dinleyici ‘saylav’ların ya da parti üyelerinin, “bravo!” yerine “okay!” diye bağırdıkları yazılır tutanaklarda. Mustafa Ekmekçi’nin özlemle anarak anlattığına göre öğretmenler 30’lu yıllarda yazılı kâğıtlarına “aferin” yerine “okay” diye yazarlarmış.

Kelime piyasadaki sözlüklerde bulunmaz. Meclis tutanaklarında filan görünce şaşırmamalı. Örnek olarak Atatürk’ün 1935’teki CHP Kurultayını açış konuşmasından bir pasaj:

“Sevgili arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisinin esas düşünce ve dileği, vatandaşları her türlü ayrılıktan korumak, onları, kendileri ve büyük Türk ulusu için faydalı kılmaktır. (okay sesleri, alkışlar)”

Bu “okay”lar birkaç yıllık kısa bir dönemde görülüyor. Bir önceki CHP Kongresinde (1931) yok, Atatürk’ün ölümünden hemen sonra yapılan Birinci Üsnomal Büyük Kurultay’da (Aralık 1938) yine yok. Bu kongrede İnönü’nün konuşması “bravo” sesleriyle kesilir. Atatürk’ün 1 Kasım 1934’teki Meclis açılış nutkunda ise var:

“Bu gün dinletmeğe yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz (okay sesleri, alkışlar).”

Meclis tutanakları izlenerek okay kullanımının başlangıç ve bitiş tarihleri daha da kesinleştirilebilir şüphesiz, ancak şurası kesin: “Okay sesleri” tam da Güneş-Dil Teorisi`nin en parlak günlerinde duyulmaktadır. Bilindiği gibi o dönemde devlet ricalinin en büyük sofra başı eğlencelerinden biri, yabancı kelimelerin kökenindeki (!) Türkçe “asıl” kelimeleri keşfetmeyi, daha doğrusu icat ve imal etmeyi amaçlayan bir tür kelime oyunuydu: belleten (bulletin), okul (école), sömürü (istismar), örgen (organ), evrensel (universal), terim (terminus), kumandan (commandant) ve daha niceleri... Böyle bir ortamda okay’ın Amarikanca o.k.’in “aslı” olduğunu görmezden gelmek mümkün mü?

G. Lewis kitabında TDK tarafından yayımlanan ve ilk dil kurultaylarından birinin katılımcılarına dağıtılan tarihsiz bir broşürde bulunan Kurultay Marşı’nın sözlerine yer vermiş (s. 69). Gerek M. K. Atatürk’ün gerekse söz yazarı Malatya Mebusu Dr. Hilmi Oytaç’ın soyadları geçtiği için en erken Kasım 1934 tarihli olabilecek marşın nakaratında okkay diye bir kelime geçiyor:

Selâm sana Kurultay, yeni doğan tolunay
Selâm sana Atatürk, bizden sana bin okkay

Lewis Tarama Dergisi’nde (1934) bulunmayan bu kelimenin ‘respect (saygı)’ karşılığı kullanıldığını ve okkalı kelimesinin eski biçimi olduğuna dair “şüpheli bir varsayıma” dayandığını, böylece kelimenin ilk anlamının ‘ağır’, ikinci anlamının ise ‘saygıdeğer’ olduğunu, sondaki -y’nin ise kafiye gereği eklendiğini yazıyor. Yazar kafiyeden bahsederken eğleniyor olmalı. Yoksa o dönemde isimlere, sıfatlara, fiil kök ve gövdelerine, artık hangisi rast gelirse, ayrım gözetmeksizin ve ne anlama geldiğini düşünmeksizin ya da her türlü anlam üretecek  denli “zengin işlevli” -y’ler, -ey’ler -ay’lar eklenerek nasıl harikalar yaratıldığını kendisi de yazıyor (s. 132): yöney 'cephe', yüzey, düzey, öney 'cephe, ön yüz', görey 'manzara', güzey 'gölge', dahası Saldıray, Yıldıray, Batıray, Atılay...

Lewis okay'dan hiç söz etmiyor, ama bana öyle geliyor ki, bu okkay, bizim okay’ın ta kendisi, daha doğrusu okka ile "rasyonalize" edilmiş bir biçimidir. “Bizden sana bin okkay” ifadesi bence başka türlü anlaşılamaz.

Meraklısına...


► O. F. Sertkaya Türk Dili dergisinde yayımlanan bir yazısında M. Ekmekçi’nin Cumhuriyet ’teki bir yazısında (20 Ekim 1988) bahsettiği okay’ın Satürn’ün Türkçesi olduğu iddiası üzerinde duruyor. Ekmekçi’ye Ömer Asım Aksoy, ‘aferin, bravo’ anlamından bahsettikten sonra (Sertkaya bu anlam üzerinde hiç durmamış) Veled Çelebi’nin yayımlanmamış bir sözlük çalışmasında okay’ın Zühal Yıldızı (Satürn) karşılığı geçtiğinden söz etmiş. Sertkaya Tarama Dergisi ’nde geçen Keyvan Okay ‘Zühal Yıldızı’ dışında okay biçimiyle kelimenin başka kaynaklarda geçmediğini belirtiyor ve bu kelimenin Kutadgu Bilig’de ve başka yerlerde oŋay (ongay) biçimiyle yer aldığını, kökeni tartışmalı bu kelimenin “aykırı genizleşme” (denasalisation) sonucu okay haline gelmiş olabileceğini, ancak anlamının Zühal/Satürn değil, Müşteri/Jüpiter olduğunu ikna edici şekilde gösteriyor. (Ekmekçi’yle ilgili yukarıdaki notu bu yazıdan aldım.) Bu oŋay’ın bizim okay’la ilgisi olmadığı açık.
Osman Fikri Sertkaya, “Kelime Dağarcığımızdan (3): Okay ‘Zühal/Satürn’ mü, Yoksa ‘Müşteri/Jüpiter’ mi?”, Türk Dili, no. 474 (Haziran 1991), s. 321-325 (yazıya şuradan ulaşılabilir).

► TDK’nın Kişi Adları Sözlüğü erkek adı olarak okay’ın “1. Satürn gezegeni. 2. Beğenme” anlamına geldiğini yazmış. İkinci anlamın malum “aferin”e dayandırıldığı açık. İlk anlamı ise Sertkaya’nın çürüttüğünü yukarıdaki notta yazdım. Üstelik bu yazı kurumun yayın organında çıkmış! Bu sözlükte yok ama Google ile araştırınca, şeddeli okkay’ın da soyadı olarak kullanıldığı anlaşılıyor.

► 1924’te Malatya Vilayetinin adının İsmet Paşa Vilayetine tahvili hakkında bir takrir (önerge) de vermiş olan (17.3.1340) gayretli Malatya mebusu söz yazarımızın marşı Maestro Karlo d’Alpino Kapoçilli tarafından bestelenmiş.
G. Lewis, Trajik Başarı: Türk Dil Reformu, İst.: Paradigma, 2007, s. 69.

► 1938 kongresinin adında geçen üsnomal, ‘fevkalade, harikulâde, âdetin fevkınde = extraordinaire, inouï’ karşılığı uydurulmuş (Cep Kılavuzu, 302). Nomal normal’in aslı olsa gerek! Kılavuz’da ‘alelâde, normal, tabii’ karşılığı verilmiş. Acaba nom’dan (< Soğdca ‘din, yol, kural, öğreti, töre, akide, kanun, şeriat vs’) türediği mi sanılıyor? Kılavuz’da yer aldığına göre nom’un Türkçe olduğu düşünülüyor olmalı. Ön ek gibi kullanılan üs ise belli ki ‘fevk’in karşılığı, yani ‘üst’. Üsnomal, CHP’nin 1935 programına ve kongre adından da anlaşılacağı üzere tüzüğüne kadar girmiştir.

► Almanya’ya yaptırılan Saldıray, Yıldıray, Batıray, Atılay denizaltılarının “som Türkçe” adlarını bizzat Atatürk’ün ürettiği bilinir (“som Türkçe” de onun tabiri). Bunu daha önce yazmıştım, tekrar yayımlarım. “Okay”ın da daha önce kısa bir versiyonu yazmıştım (16 Ocak 2009). Burada yeni malzemelerle birlikte bütünüyle yenilendi.

► İngilizcedeki O.K.’in etimolojisi üstüne rivayet muhtelif. Şurada ilgili etimoloji önerilerinin dökümü verilmiş, Yunanca, Almanca, Rusça ihtimallerden bile söz ediliyor ama bizim okay/okkay veya ok+ay ne yazık ki atlanmış!

Ek 1: Okay’ın Bir Başka Versiyonu

Konusunu bizzat Atatürk’ün verdiği ve metin üzerinde üç kez kapsamlı redaksiyon ve tashih yaptığı Bayönder adlı piyeste okay’ın bir diğer versiyonu var: ohkay! Bkz. M. Buttanrı, “Atatürk’ün İsteğiyle Yazılan Bayönder İsimli Tiyatro Eserinde Atatürk Tarafından Yapılan Dil Düzeltmeleri”, Türk Dili, no. 622 (Ekim 2003), s. 422-430.

Makalede üç kez ohkay (birinin Atatürk’ün elinden çıktığı kesin, ama hay’la kafiyeli olduğu için belki yazım hatası vardır), bir kez de okhay geçiyor. Bu hata makale yazarından mı, yoksa Bayönder’i kaleme alan, aslında bir tür “gölge yazar” ya da “gölge imza sayılabilecek Münir Hayri Egeli’den mi kaynaklanıyor, bilmiyorum. Makalenin tek kaynağına bakmak lazım: M. H. Egeli, Bayönder, İstanbul: Güneş Matbaası, 1934.

Her halükârda -h-’li bir versiyonumuz var, ama -h- hangi tarafta belli değil. Düşük bir ihtimal ama -kh- sırası doğruysa, bir hırıltılı he ile karşı karşıya olamayacağımıza göre (birileri “oh! ay!” diye düşünmüş ya da öyle sanmış olabilirler mi?) belki de ok atıyoruz ve ok hedefi bulunca “hay” diye bağırıyoruz! Diğerine bir anlam veremiyorum. Sofra başı etimologları kadar yaratıcı olmadığım kesin.

Daha sonra Atatürk’ün isteğiyle Necil Kazım Akses tarafından bestelenen Bayönder, ekürisi Özsoy ile birlikte, sadece dil açısından değil, dünya görüşü, siyaset anlayışı, kişi kültü, Atatürk’ün kendisini nasıl gördüğü ve göstermek istediği (Bayönder’in kendisi olduğu çok açık, yazar da bunu teslim ediyor) açısından da ciddi olarak incelenmeyi hak ediyor.

Eski çağlarda bir gün Bayönder ülkede baymış
Öyle üstün baymış ki adını gök de saymış


Okay!

Ek 2: “Okay ‘Okun Aya İsabeti’ Demekmiş!

Bu da bir başka yakıştırma. Semiha Berksoy Can Dündar’a anlatıyor:

“İçeri girdiğimizde Atatürk, İnönü ile bilardo oynuyordu. Yanımıza geldi. Bize masa hazırlatmış, buyur etti. İçki sordular. ‘Biz bir şey içmeyiz’ dedik.

Bana ‘Bize şarkı söyler misiniz’ dedi. Kolumun altında Madam Butterfly operası vardı. ‘İsterseniz ondan İtalyanca bir arya söyleyeyim’ dedim. Çok sevindi. Hemen emretti, bir ses alma makinesi getirildi. Nimet hanım piyanoya geçti. Ben piyanonun yanında, teybin başında durdum. Atatürk de yanımda durup ellerini kavuşturdu. Başladım arya söylemeye... Beğensin diye bombardıman ettim, çın çın öttü salon...

Arya bitince Atatürk, ‘Okay.... okay...’ diye bağırdı.

Meğer ‘okay’ Türkçe bir terimmiş. ‘Okun aya isabeti’ demekmiş. ‘Tam isabet’ yani... Sonra büfeye geçtik. ‘Sesiniz çok güzel, Avrupa'ya gidin’ dedi bana... Şah için iyi hazırlanmamızı söyledi. ‘Bu bir inkılaptır’ diye bağırdı.”

Hadise Haziran 1934’te geçiyor. Şah için iyi hazırlanmaktan kasıt, Özsoy operası İran şahının huzurunda sahnelenecektir de, odur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder