21 Ekim 2013 Pazartesi

Mukallak da nesi?

Mehmet Çavuşoğlu Latîfehâ-yı Mevlânâ Zâtî ’yi yayımlarken [M. Çavuşoğlu, “Zati’nin Letayifi”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, XVIII (1970), s. 25-51] bir latifede mukallak (mim+kaf+lam+kaf, lam’ın üstünde şedde) diye okunabilecek bir kelimeyle karşılaşır ve bir anlam veremez (s. 36). Dipnotta belirttiğine göre, kelime “Prof. Ali Nihad Tarlan’ın kanaatine göre Türkçe ‘kulak’ kelimesinden mufa’al bâbına uydurulmuş olup ‘kulaklı, kelle kulak yerinde’ ma’nâsındadır.” Öyle mi acaba?

Osmanlı edipleri Türkçe ya da başka dillerden kelimeleri Arapça kalıplara dökerek kelime oyunu yapmayı pek severler. Özellikle de belden aşağı tarzda bir şey söyleyeceklerse bir tür örtmece olarak bu yola başvururlar. Bu yolun en büyük üstatlarından biri Evliya Çelebi’dir. Dankoff, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi Okuma Sözlüğü ’nde bunun birçok örneğini derlemiştir. Sözgelimi ‘genelev’ anlamında, Türkçe sinkaflı malum fiili Arapçada yer adları üretmekte kullanılan mef‘al kalıbına sokarak meskeş, Farsça puşt’u (asıl anlamı ‘sırt’) edilgen kalıbı mef‘ûl ile mepşut ‘pasif eşcinsel erkek’ vb daha birçok “kelime”... Ö. A. Aksoy'un aktardığına göre bu oyunu Ataç da pek severmiş. Tabii onunkiler biraz daha zamane: meşruta ‘şort giymiş kadın’, tereddi ‘radyo dinlemek’, terakki ‘rakı içmek’ vs...

Peki, mukallak gerçekten de Tür. kulak kelimesinin Arapça kalıba dökülmüş hali midir? Büyük ihtimalle hayır. Bir kere, bu oyunda sanıyorum kelimenin az çok fark edilir olması gerekli, yoksa espri güme gider. İkincisi, “kulaklı = kelle kulak yerinde” denkliği bana pek ikna edici görünmüyor; fazla zorlama. Üçüncüsü, “latife” okunduğunda, belden aşağı bir hikâye anlatıldığı için kelimenin örtmece olduğu, olması gerektiği anlaşılıyor. Kulak’ı örtmek gerekmez. Kelime bence ya kalk- fiiliyle ya da kılık’la (ama ‘kılık kıyafet’ anlamında değil) ilgili olmalıdır.

İlk akla gelen fiil açıklama gerektirmeyecek kadar açık sanıyorum. Çavuşoğlu'nun bunu görmemiş olması da bence mümkün değil; belki de gördüğünü açık etmesine terbiyesi müsaade etmemiştir. Zaten metnin yayınında birçok yeri .... ile geçmiş. Elbette bilimsel bir yayında bunun olmaması gerekir. Metin neşrinde ve sözlükte ayıp olmaz. Ancak ben burada bile kendimi sansüre tabi tutarken, yazarın 1970'te fakülte dergisinde bunu yapmaması çok zor olabilir.

Diğer ihtimal kılık ise anlamca bugünkünden farklı. O dönemde (16. yüzyıl başları) kılık, ‘kişinin dış görünüşü, giyim kuşam, üst baş’ anlamında değil, diğer Türk dillerinin hepsinde bugün de olduğu gibi, öncelikle ‘huy, mizaç, karakter, davranış, tavır’ anlamındadır ve kılmak fiilinden gelir. Meninski (1680) kılmak karşılığı şunları verir (Tulum, 1123): ‘işlemek, görmek, iş görmek, iş işlemek, itmek, etmek, eylemek, dürüşmek, mu’āmele etmek, yerine getürmek, edā etmek, hakkından gelmek, bitürmek, temām etmek, maslahat görmek...’ Tarama Sözlüğü’nde XIV. yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar örneklerle kılık için ‘hal ü şan, hareket tarzı, gidiş’ karşılığı verilmiş (IV, 2483).

Tabii bu ikisinin dışında da bir anlamı olabilir kelimenin. Ancak bu ikisi sanıyorum kulak'tan çok daha güçlü birer ihtimaldir. Gelelim Zâtî’nin latifesine (imlasını normalleştirerek yazıyorum):

“Bir gün sohbette yârân pâk-dâmânlık [namusluluk] bahsin ettiler. Küçük derler bir derviş-zade var idi; zamanında gözleri ayyar [hilekâr, kurnaz] ve kendi şive-kâr [işveli, cilveli] idi. Sabâ [rüzgâr] gibi esti savurdu, üzerine toz kondurmadı. Ayıttı [dedi]: Mevlana Zati beni küçükten bilir, niçe bilirse söylesin. Ben ayıttım: Gerçek bir sahib-i tekye [tekke] dervişin oğlu idi. Babası yerinde bu otururdu. Tekyelerine bir mukallak misafir gelse kalkar oturduğu yeri ona gösterirdi, o misafir başın sokar hoş geçerdi. Ve dahi halkalı sofrayı önüne getirirdi. Misafir burnun batırı [baturı] döğer idi, oh vay ne lût [te ile, yani 'tatlı yemekler' der gibi, ama muhtemelen ile Lût kavmi = Sodom ve Gomore halkını ima ederek] olur bir takımı bir kızıl [altın] değer dir idi. Çün yârân bu latifeyi işittiler, ziyade ferah oldular.”


Meraklısına...

 

► Kılık bugün ‘yaratılış’ dediğimiz şeyin tam karşılığı ve bu anlamda ‘huy, karakter’ demek. kıl- fiili Köktürkçeden beri bilinir, Kül Tigin anıtındaki (D1) şu ünlü ifadede olduğu gibi: üze kök teŋri asra yagız yer kılıntukda ekin ara kişi oglı kılınmış (üstte mavi gök, altta kara toprak yaratıldığında, ikisinin arasında insan oğlu yaratılmış).

Tarihi ve modern Türk dilleri ve lehçelerinde kılık hep ‘huy, karakter’ anlamındadır, sadece Şeyh Süleyman Efendi'nin Çağatayca sözlüğünde (1880) ‘huy’un yanı sıra ‘suret, şekil’ anlamı da var. Bizdeki anlam kayması da muhtemelen bu ‘huy, tabiat, karakter’in kişinin dış görünüşüne, bugünkü anlamda kılık kıyafetine yansımasıyla ilgili olmalıdır.

  • Eski Uygurca: kılık ‘karakter, huy, ahlak, yaratılış’.
  • Kâşgarlı Mahmut: kılık ‘hal ve tavırlar, davranış biçimi’.
  • Codex Cumanicus: Kılıhlı ‘belli bir karaktere sahip olan’.
  • Çağatayca: kılıg ‘huy, suret, şekil’.
  • Azerice: gılıg (qılıq) ‘mizaç, huy, karakter; munislik, uysallık’; gılıglamag ‘tavlamak, yaltaklık etmek, yağ çekmek’.
  • Türkmence: gılık ‘huy’.
  • Yeni Uygurca: qiliq ‘delme, açma, yapma; tarz, itiyat, tavır’; qiliqlanmak ‘cilvelenmek, nazlanmak’.
  • Altayca: kılık ‘iş, hareket, faaliyet; mizaç, huy, ahlak’.
  • Nogayca: kılıksız ‘yaramaz’.
  • Karaçayca: kılık ‘huy, karakter, mizaç’.

► Kâşgarlı’da kılınç (< kıl- + -nç; sevinç, gülünç vs gibi) ‘bir kadının oynaklığı, işvebazlığı’ (Besim Atalay çevirisinde ‘kadının naz ve kırışması’): “Bir kadına üküş kılınçlanma ‘çok fingirdeme’ (‘çok nazlanma’) denir.” Kılınç’ın aynı zamanda ‘kişilik özelliği, huy, karakter’ karşılığı var: edgü kılınç ‘iyi karakterli’ gibi...

Kâşgarlı kılmak’la ilgili verdiği er kızıg kıldı ‘adam kızı yaptı’ örneğini şöyle açıklar: “Bu sözcük adamın kızla cinsel ilişkiye girdiğini ima eder. Bu nedenle Oğuzlar bu sözcüğü kullanmaktan kaçınır; ‘o (bir şey) yaptı’ demek istedikleri zaman kıldı yerine etti derler. Nitekim er yükünç etti ‘adam namaz ibadetini yerine getirdi’ ifadesini kullanırlar. Türkler [Karahanlılar] bu ifadeyi kıldı’yla söyler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder