5 Ekim 2013 Cumartesi

Ataç'ın ep'iyle kuyuya inmek!

Merak buyurmayın, başlıkta hata yok; varsa da bana ait değil! Ep, Nurullah Ataç’ın bir hatalı okuma ve yanlış anlama sonucu ‘sebep’in özbeöz Türkçesi sanarak dolaşıma soktuğu ve sonuna kadar da kullandığı bir “tilcik”, tam anlamıyla bir “hayalet kelime”.

Ep, Ataç’ın en talihsiz önerilerinden biridir. “Dil devrimi”ne bir şekilde iman etmiş olan Nurullah Ataç, kendi türettikleri ya da birçok durumda türetiyorum sanıp da düpedüz uydurdukları dışındaki kelimeleri, kendi deyişiyle “tilcik”leri, Tarama Sözlüğü öncesinde çıkarılan Tarama Dergisi ya da Divanü Lügati’t-Türk ve benzeri dil yadigârlarında bulunan unutulmuş kelimeler, hatta bazen sesçe ve anlamca başkalaşmış halde dilde yaşayan kelimelerin arkaik formları (tilcik’teki ‘til’ > ‘dil’ de böyledir) ya da Derleme Sözlüğü’nden önce yayımlanan Söz Derleme Dergisi’nde yer alan Anadolu ağızlarında kullanılan kelimeler arasından seçiyordu. Kötü ünlü ep’i de Tarama Dergisi’nde ‘sebep’ karşılığıyla görmüştü. Aksilik şu ki, hem eski metinleri tarayanlar yanlış okumuş, hem de Ataç sebep'i yanlış anlamıştı.

Arapçada sebep’in, Türkçedeki anlamı dışında bir anlamı da ‘ip, urgan, çadır ipi’dir. Ömer Asım Aksoy ve Geoffrey Levis’e göre kelimenin asıl, yani tarihi bakımdan ilk anlamı budur. Bizim kullandığımız ‘bir şeyin olmasına veya belli bir durumda kalmasına yol açan şey, neden’ anlamı, ip’in ‘bir nesneye ulaşma, çadırı ayakta tutma aracı’ olmasıyla ilgilidir. 1934’te basılan Tarama Dergisi için taranan eski Arapça-Türkçe sözlüklerde sebep için öncelikle ‘ip, urgan’ karşılığı verilmiş ve kelime kiminde elif + be (pe) ile, bazılarında elif + ye + be (pe) ile yazılmış. Eski metinleri tarayanlar bu kelimeleri ‘ip’ diye okuyacak yerde ‘ep’ ve ‘eyp’ diye okumuşlar ve belli ki ciddi bir redaksiyondan geçmeyen dergide bu iki şekil de basılmış. Sebebin Arapçadaki anlamını bilmeyen ve/veya bu hayalet biçimleri sorgulama gereği duymayan Ataç ep’i ‘neden’ anlamıyla sebebin Türkçesi sanmış ve yazılarında kullanmaya başlamış. Bir iki örnek:

Durul (devlet) diye bir kişi mi vardır? O mu yapıyor tilcikleri? Yooo! Birkaç kişi var, o işle uğraşıyorlar, onların buldukları tilcikler de öne sürülüyor. Bunların içinde şu, ya bu eple (sebeple) beğenmediklerin varsa söylersin, sen başka bir tilcik öne sürersin.” (N. Ataç, Diyelim, İst.: Can Yay., 2000, s. 39)

“[Beğenilmeyen yapıtın] Anlaşılmamıştır değeri, yeniliği yüzünden anlaşılmamıştır, yargılayanların yetersizliği yüzünden anlaşılmamıştır, daha ne bileyim? bin bir eple (sebeple) anlaşılmamıştır. Olabilir, hepsi olabilir.” (N. Ataç, Günce 1956-1957, İst.: YKY Yay., 2000, s. 166)
Ataç ep’ten ‘sebep olmak’ anlamıyla eplemek diye bir de fiil üretmiş ve yeri geldikçe kullanmıştır.

Bu ep hikâyesi, G. Lewis’in Türkçeye “trajik başarı” diye çevrilen kitabının adında "catastrophic success" diye nitelediği “dil devrimi”nin ibretlik hadiselerindendir.

Birkaç not


► Ep meselesini daha önce (10 Mayıs 2009) kısa bir not halinde, “Ep” başlığıyla yazmıştım. Bu sefer tümüyle yeniden kaleme alındı, ilkine göre uzadı, örnekler, kaynaklar ve bu bölümdeki notlar eklendi.

► Asıl kaynağımız “dil devrimi”nin yılmaz savunucusu Ömer Asım Aksoy’un Dil Gerçeği (Ank.: TDK Yay., 1982, s. 65) adlı kitabı. G. Lewis de kitabında ep vakasını kısaca özetlemiş: Trajik Başarı: Türk Dil Reformu, İst.: Paradigma, 2007, s. 117-118 [The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success, Oxford, 2000]. Türkçe baskının künyesinde "Kitabın Özgün Adı" yazılırken de bu catastrophic sıfatı her nedense hasır altı edilmiş.

► Yukarıdaki ilk örnek cümlemizde geçen durul’u ‘devlet’ karşılığı önerirken Ataç muhtemelen Fransızca  état 'devlet' kelimesinin aynı zamanda ‘durum, kondisyon’ anlamına gelmesini göz önünde tutmuştur. Yani bir tür çeviri ödünçleme (calque) denemesi olan öneriye neyse ki pek kimse yüz vermemiştir.

► Ataç ‘kelime’ karşılığı tilcik’i önerirken dilcik’in dilde yerleşmiş anlamları (bızır vd...) olduğu için kelime kökünün /t/ > /d/ gelişmesiyle çoktan aşılmış arkaik biçimini kullanmaya kalkışmıştır. Dinozorları yeniden üretmeye benzeyen bu zorlama, tin gibi benzer bazı öneriler dilde kendilerine az çok yer edinirken, neyse ki tutunamamış, Melih Cevdet Anday’ın Ataç’ın şablonunu tekrarlayarak türettiği ‘sözcük’ tilcik’i yerinden etmiştir. Hasan Eren, Ataç’ın sağlığında Türkçe Sözlük’te kerhen tutulan kelimenin ölümünden sonra yapılan ilk baskıda TDK'nın amiral gemisinden çıkarıldığını anlatır.

► Yılmaz Çolpan’ın Ataç’ın Sözcükleri (tilcikleri olmalıydı!) adlı kitabından (Ank.: TDK Yay., 1963) öğrendiğimize göre, Ataç sebep karşılığı ve yüz “tilcik”lerini de kullanmış (s. 96 ve 116). Tahmin etmek zor değil: İlki için < uçun’un ’u (yine bir dinozor!), diğeri de yüzünden’in yüz’ü. Örnek cümleler tahmin edileceği üzere içler acısı.

► Ömer Asım Aksoy, bu hadiseyi anlattığı yerde şöyle demiş: “Görülüyor ki Araplar, ‘ip’ ve ‘neden (sebep)’ kavramlarını aynı sözcükle belirtmeyi doğal bulmuşlardır. Oysa özleştirme akımının başladığı zamanlarda birisi çıkıp da ‘sebep’ yerine ‘ip’ diyelim, önerisinde bulunsaydı kıyamet kopardı. Şimdi de öyle ya!” Pes! Dilin yüzlerce yıllık gelişimi içinde, kelimelerin "kapsama alanları" arasında edebiyatıyla, bilimiyle, kültürüyle, sanatıyla, gündelik kullanımıyla, başka diller ve kültürlerle etkileşimiyle oluşan gelişmelerle gıdım gıdım gerçekleşen anlam kaymalarını tümüyle uyduruk, keyfi, mesnetsiz kelime imalatını aklamak için kullanacaksak neler neler olmaz ki? G. Lewis'in deyişiyle katastrofik sonuçlara yol açan da bu anlayıştır zaten. Gerçekten bu kadar pervasızlık karşısında insanın nutku tutuluyor. Aslında birileri bu zihniyetle, “durul” gücünü arkalarına alarak Türkçeye yalın kılıç ve körlemesine saldırıya geçmiş olmasaydı, böyle bir öneride bulunan kişiye herkes deli der, geçerdi. Ama Ataç’ın yukarıdaki alıntıda ilk bakışta ima edilir gibi görülenin aksine, iktidar bu kavgada kesinlikle tarafsız değildi. Aslında Ataç da bunu söylüyor. Beğenmiyorsanız yenisini uydurun ya da susun! Herkes yeni kelime uydurmakta özgürdür! Söylenen, söylenmekten öte dayatılan şey budur, çünkü diğer yollar resmen kapatılmıştır. Bu yüzden de aslında kıyamet kopması gerekirdi ama tek parti döneminin koşullarında o da pek olamadı. Tek tük cılız karşı çıkışlar bile “kıyamet” olarak değerlendirildiğine göre, varın gerisini siz düşünün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder